birsanatbirkitap Kitaplığı (Eylül 2018)
Okuduğunuz kitap, sizi konforlu koltuğunuza rağmen diken üstünde oturuyormuşçasına rahatsız etmesinden, derinde bir yerde kimsenin bilmediği kabuk bağlamış bir yarayı tekrar kanatmasından, karnınıza yediğiniz bir yumruk gibi nefesinizi kesmesinden, bir tokat gibi yüzünüze patlamasından hoşlanıyorsanız… Sizin için birsanatbirkitap Kitaplığı (Eylül 2018) yazısında uygun bir kitap listesi oluşturduğumuzu söyleyebiliriz.
Ayrıca geçen ay hazırlamış olduğumuz birsanatbirkitap Kitaplığı (Ağustos 2018) başlıklı kitap tanıtım yazısına başlığa tıklayarak ulaşabilirsiniz.
“1931 yılında doğdum. 1937 yılında annem öldü. 1944 yılında Dostoyevski’ yi okudum o gün bugün huzurum yoktur.”
Cemal Süreya
Bu listede bulunan kitaplar için bir uyarı yapmak şart bizce;
Şayet keyfiniz kaçsın, içinde bulunduğunuz tatlı huzur bozulmasın istiyorsanız bu kitapları okumanızı tavsiye etmiyoruz !
Her şeye rağmen ben düşünmek, anlamak, bilmek istiyorum diyorsanız bu liste tam size göre.
“Bir kitap, içinizdeki donmuş denize inen bir balta gibi olmalı.”
İçinizdeki buzdan denizleri baltayla paramparça etmek istiyorsanız emin olun bu kitap tavsiye listesi sizin için biçilmiş kaftan !
Hadi başlayalım.
birsanatbirkitap Kitaplığı (Eylül 2018)
Huzursuzluğun Kitabı
Fernando PESSOA
Çeviri : Saadet Özen
Yayınevi : Can Yayınları
20′ inci yüzyıl Portekiz edebiyatının büyük ismi Fernando Pessoa, sağlığında yayınlanan yapıtları olduysa da, esas olarak ölümünden sonra, yazılarını topladığı sandığın bulunmasıyla ün kazandı.
Yaklaşık 27 bin sayfaya yayılan, farklı türlerde eserler veren yazar, bunların büyük bir kısmını kendi adıyla değil, birer yaşam öyküsüyle, kişilikle, hatta edebi duruş ve tarzla donattığı 70 ayrı kurmaca yazarın, dış kimliğin adıyla imzalamıştı; kötü bir Portekizce ile ilkel doğa şiirleri yazan Alberto Caeiro, pagan dinlere inanan hekim Ricardo Reis, “içinde bir Yunan şairi barındıran Whitman” diye tarif edilen Alvaro de Campos gibi…
Bu kurmaca yazarlardan biri olan Bernardo Soares, Pessoa’nın “yarı-dış kimlik” olarak nitelediği, ona çok yakın bir karakterdi ve Huzursuzluğun Kitabı ’nın yazarı olarak yaratılmıştı.
Soares, gündüzleri bir kumaş mağazasında çalışan, geceleri yağmurun sesinde, ayak seslerinde yalnızlığını duyumsayan bir Lizbonlu idi.
Huzursuzluğun Kitabı, kurmaca bir karakterin kendi hayatını anlattığı bir roman olarak görülebilir; ancak yazarla kahramanı sık sık birbirinin yerine geçtiğinden, Pessoa ’nın hayatla ilgili kendine ait olan ve olmayan düşünceleri döktüğü, evirip çevirdiği bir denemeler, anlatılar toplamı olarak da kabul edilebilir.
Pessoa bu kitap üzerinde 1913 ’ten itibaren çalışmaya başlamış, ölümüne dek parça parça yazmaya da devam etmişti.
Sandık açıldıktan sonra, dağınık metinler bir araya getirilmeye başlandı ve 1982 ’de Portekiz ’de yapıt ilk kez olarak basıldı; daha sonra, yeni bulunan parçaların eklenmesi ve el yazmalarında yanlış okunmuş yerlerin düzeltilmesiyle yeni basımlar yapıldı.
Dünyayı seyretmekle yetinmek isteyen, eylemsizliği en yüce erdem ve gerçek yaşam olarak gören Soares, Pessoa için belki de dünyanın ve yaşamanın ne olduğunu gösteren bir perdedir.
Huzursuzluğun Kitabı aynı zamanda, bir edebiyatçının ulaşmak istediği yapıtla kâğıda dökebildiklerinin arasındaki mesafedir de; hayal edilenin soluk, titrek bir sureti, gölgesi olarak kalmaya, kusurlu olmaya mahkûmdur; tıpkı bütün kitaplar ve bütün çeviriler gibi.
Bozkırkurdu
Hermann HESSE
Çeviri : Kamuran Şipal
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
“Harry kendi içinde bir ‘insan‘ bulur, düşüncelerden, duygulardan, uygarlıktan, dizginlenmiş ve yüceltilmiş doğadan kurulup çatılmış bir dünyadır bu; ayrıca, bir ‘kurt‘ bulur içinde, içgüdülerden, vahşilikten, acımasızlıktan, yüceltilmiş, yontulmamış doğadan bir dünya bulur.
Varlığının böyle açık seçik ikiye ayrılmasına, birbirine düşman iki yarıma bölünmesine karşın, yine de kurt ile insanın bazı mutlu anlarda birbirleriyle kardeş geçindiğini görür.”
Uçarı bir “yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir “düşün” insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu ‘nun hikayesi.
Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenleri, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat.
“Bozkırkurdu ‘nun, deneysel cesaret anlamında Ulysses ‘ten aşağı kalmayan bir yapıt olduğunu söylemeye gerek var mı? Bozkırkurdu, okumanın ne demek olduğunu uzun zamandır ilk kez hatırlattı bana.”
Thomas Mann
Çürümenin Kitabı
Emil Michel CİORAN
Çeviri : Haldun Bayrı
Yayınevi : Metis Yayınları
Nerede tükettin ömrünü ?
Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet – geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor.
İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?
Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkum olmayan hiçbir “yeni” hayat görmedim şimdiye kadar. Her insanın zaman içinde ilerleyip bunaltılı bir geviş getirmeyle kendini tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm…
Körleşme
Ellias CANETTİ
Çeviri : Ahmet Cemal
Yayınevi : Payel Yay.- Sel Yayınları
Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya ’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.
Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.
İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikâyesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.
Bin Hüzünlü Haz
Hasan Ali TOPTAŞ
Yayınevi : Everest Yayınları
“Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor,” giriş cümlesi hafızalara kazınan Bin Hüzünlü Haz, Hasan Ali Toptaş ’ın çağdaş dünya edebiyatının en çetin kalemlerinden biri olduğunu gösteriyor. Çetin ve lezzetli kalemiyle, hikâye sanatının dünya tarihini yazıyor adeta.
Şehrazat ’tan Don Kişot ’a, bir garip Alaaddin ’in peşine düşülen bu yolculukta, duyulmayan, kaybolan kelimeler de bitmeyen zamanların sesi gibi metne dâhil oluyor.
“. . . henüz Alaaddin’in yokluğunu kaybetmeyi göze alamıyorum. Elimde, o yokluktan başka hiçbir şey yok çünkü…”
Bin Hüzünlü Haz; Toptaş ’ın hikâye sanatıyla, Alaaddin’le yüzleşmesinin romanı…
“… bir büyük bilinçtir Bin Hüzünlü Haz, çağcıl bir İlahi Komedya ’dır. Sıra dışı bir yazarla karşı karşıyadır Türk edebiyatı. Hasan Ali Toptaş, geleceğin Türk edebiyatına damgasını vuracak birkaç yazardan biridir.”
Yıldız Ecevit
Tehlikeli Oyunlar
Oğuz ATAY
Yayınevi : İletişim Yayınları
Kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini, kendini dönüştürmesinin hayati bir sorun olarak algılamaya çağıran, çarpıcı ve sarsıca bir roman.
Romanın başkişisi Hikmet Benol, toplumdaki yoğun kargaşanın temelinde yatan gerçekliği araştırırken, gerçeklerle içtenlikle ilgilenmenin toplumu yönetenlerce tehlikeli görüldüğünü seziyor ve “oyun oynuyormuş gibi” ilgilenmenin ve yaşamanın yollarını araştırıyor. Ve hem “tehlikeli” hem de “oyun“la dolu bir yolda gidebileceği son noktaya kadar ilerliyor.
Sözcükler
Jean Paul SARTRE
Çeviri: Selahettin Hilav
Yayınevi: Can Yayınları
Çağının tanığı ve bilinci, düşünce ustası ve özgürlüklerin savunucusu olan Jean-Paul Sartre, çeşitli edebiyat alanlarını kapsayan çok sayıda yapıtıyla bize 20′ inci yüzyılın bir özetini sunar.
1964 ‘te değer görüldüğü Nobel Edebiyat Ödülünü kabul etmeyen Sartre, kuram ve eylem adamı niteliklerini kişiliğinde birleştiren yazar-aydın kimliğiyle tüm dünyada yaygın bir etki uyandırmıştır.
Yazar, Sözcükler adını verdiği öz yaşam öyküsünü 1953 yılında yazmaya başladı, 1954 yılında büyük bir bölümünü bitirmişti. 1964 yılında Sözcükler ‘i yeniden, bu kez daha yumuşatılmış, ayrıntılara daha çok önem veren bir üslupla yeniden kaleme aldı.
Yazarın amacı, geçmişi yeniden canlandırmak değil, ona anlam kazandırmaktır. Gereksiz ayrıntılardan kaçınır, Marksçı düşünceden, belirli ölçüde de ruh çözümlemesinden yararlanarak bize, öznelliğin ağır bastığı çocukluk çağında, kendini nasıl edebiyata verdiğini, edebiyatta mutlağı bulduğunu anlatır.
Kendi örneğini bize, bir kuşağın ve bir toplumsal sınıfın örneği olarak sunar.
NOT: Kitap tanıtım yazıları kitapların tanıtım bültenlerinden alınmıştır.
İşten, okuldan arta kalan kıt zamanınızda, sosyal medyada gezinen gerekli, gereksiz bu kadar popüler kültür malzemesi arasında sanat, felsefe ve edebiyata zaman ayırıp bu yazıyı okuduğunuz için sizi ayakta alkışlıyor ve teşekkür ediyorum.
Hürmetler. Esenlikler dilerim.