Dede Korkut Hikayeleri
Dede Korkut Hikayelerinin Değeri, Önemi ve Özellikleri
Dil ve edebiyatımızın en kıymetli ve ilginç eserlerinden biri “Kitab-ı Dede Korkut ala lisan-ı Oğuzhan Oğuz” halk dilinde yani daha yaygın ismiyle Dede Korkut Kitabının, tek yazma örneği Dresden kitaplığında bulunmaktadır.
Dede Korkut yazmalarından biri de (yarım bir kopya) Vatikan ’da bulunmaktadır.
Yaklaşık yüz elli yıldır bu eser üzerinde Von Diez, Berthold, Mehmet Fuat Köprülü, Abdülkadir İnan, Pertev Naili Boratav, Kilisli Rifat Bilge, Orhan Şaik Gökyay, Muharrem Ergin, Sami Akalın gibi sanat ve bilim insanları çalışmalar yürütmüştür.
Eser üzerinde yapılan çalışmalar eserin 14. Yüzyıl sonları ile 15. Yüzyıl başları arasında ortaya çıktığı düşünülmüş ama yakın zamanda yapılan çalışmalar bu eserin 15. Yüzyıl ile 16 yüzyıl arasında yazılmış olabileceğini ortaya koymuştur.
“Bütün Türk Edebiyatı ’nı terazinin bir gözüne, Dede Korkut Destanı ’nı öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.”
Mehmet Fuat Köprülü
Dede Korkut’un efsanevi kişiliğini ve değerlerini anlatan, öğüt ve hikmetlerini ileten, onun dilinden zamanın ozani sözleriyle dönemin kadınlarını sınıflandıran ve onları analiz eden bir girişin ardından kitapta on iki hikaye yer alır.
Bunları derleyen, anlatan ve yazıya dökenin kim olduğu belli değildir. Ancak diğer halk hikayelerden farklı olarak Dede Korkut hikayelerinde ortaya konan üslup ve anlatım tarzı bu hikayelerin tek elden çıktığını göstermektedir. Hikayelerde ortaya konan dil yatkınlığı, buluş ve deyişlerin özellikleri bu savı destekler niteliktedir.
Her hikayenin sonunda bir dilek ve mutluluk ortaklığını belirterek olayı sonlandıran Ozan Dede Korkut’un kişiliğinin ortaya çıkmasına karşın, anonim bir ismin bu hikayeleri yazıya geçirdiği düşünülmektedir.
Kuzey-Doğu Anadolu ve Azerbaycan dolaylarında yaşamış olan göçebe hayatı süren Müslüman- Oğuz boylarının yani Türkmenlerin; eski çağlardan beri bilinen, anlatıla gelen hikayeleri, destansı bir biçimde yaşadıkları bölgenin coğrafi etkileri göz önünde bulundurularak nazım-nesir karışık bir üslupta anlatılmıştır.
Doğu Anadolu Oğuzlarının; komşu tekfurlar, Pontus kralları ile süregelen mücadelelerini, aralarındaki iç çatışmaları ve bazı olağanüstü olayları konu alıp işleyen hikayeler bulunmaktadır. Bu hikayelerde tarihi gerçeklik içinde kahramanların insani ve evrensel dramları çok usta bir şekilde ortaya konmuştur.
Dede Korkut hikayelerinde nazım parçaları aslında belli bir düzen taşımaz, dize başlarında ortaya konan ses tekrarları hikayelerin ruhuna uygun düşmekle beraber, hikayelerde anlatılan sevinçlerin, ağıtların, yakınmaların etkili anlatımında oldukça faydalı olmuştur.
Dede Korkut Hikayeleri Bize Ne Anlatır?
Salur Kazan ve Oğlu Uruz, Boğaç Han, Bamsı Beyrek, Bey Yüğnek, Uruz Koca, Deli Dumrul, Kanturalı, Basat, Begil oğlu Emre, Uşun Koca Oğlu Seğrek gibi yiğitlerin yaşadıkları maceralar ayrı ayrı anlatılır.
Anılarına destanlar yazılmış başka kahramanlar ise belirli nitelikleriyle beraber anlatılır: Kara Güne, Kara Budak, Deli Dündar, Şir Şemseddin, Alp Ören, Bugdüz Emen, Alp Rüstem bahsi geçen kahramanlarından bazılarıdır. Bu haliyle Dede Korkut Kitabı zengin bir kaynaktır.
Üstün kişilere duyulan hayranlık, sevgi, inanç ve güven duygusu ile olağanüstü başarılara eriştikleri anlatılan hikaye kahramanları, inanılmaz güçleriyle savaşırlar, tutsak düşerler kardeşleri babaları ya da sevdikleri tarafından çok büyük zorluklarla kurtarılırlar. Böylece dokuz hikayede tekrarlanan başlıca konu, Oğuzların düşman komşularıyla giriştikleri savaş süreçleri yer alır.
İslam öncesi Türk geleneğinin etkisiyle seçilen kişiler, Hanlar Hanı Bayındır Han, Dirse Han, Salur Han gibi soylu aile büyükleridir. Bir hikayede Azrail, bir hikayede peri kızından doğma dev Tepegöz, İslam etkisine yeni girdikleri belli olan dönemin Türklerinin ilk dönemden taşıdıkları kavim özellikleri yanı sıra yeni sisteme uymaya çalışmanın izlerini taşır.
Kabile-aşiret ölçülerinin; kımız-şarap içimli şölenlerin yer aldığı hikayelerde göçebe yaşamın özelliği olan avcılık, hayvancılık uğraşı öne çıkar.
Kadınların yüzleri açık, kişilikleri güçlüdür. Hikayelerde aşk, eşit bir seçme yani karşılıklı istek ile ortaya konur.
Türk edebiyatı için çok değerli olan Dede Korkut hikayelerinin en ilginç yanı dildir.
Yapılan kelime seçkisi ve dizinine göre en çok 1500-2000 kelimelik bu dile, yer yer tekrarlarla birlikte, çok etkili bir şiirsel anlatım sağlanmıştır. Din terimleri dışında hikayelerin içerisinde yabancı terimlere rastlanmaz.
Dede Korkut Hikayeleri Hangi Olay ve Metinlerin Etkisiyle Ortaya Çıkmıştır?
Bamsı Beyrek hikayesinde kökü Tevrat ’a dayanan Yakup-Yusuf kıssası ortak bir motif olarak ortaya konmuştur.
İki baba da oğullarını yitirdikleri için ağlamaktan görme duyularını kaybetmiş, ikisi de oğullarının kanlı gömlekleri gösterilerek ikna edilmiş ve geri gelen oğullarının gömleklerini gözlerine sürerek şifa bulmuşlardır.
Aynı hikaye Odysseus destanının konusu ile de benzerlik taşımaktadır. Yurdundan uzun süre ayrı kalan Beyrek, kılık değiştirerek obasına döner, sevgilisini almaya hazırlanan Yalancı Oğlu Yalıncık’tan öç alma ve sevdiğine kavuşma fırsatını bulur; ama Odysseus gibi kanlı bir intikam yoluna gitmez, af dileyen düşmanını bağışlar.
Penelope ile Banı Çiçek ’in bağlılıkları, ok atma yarışı, kahramanların yurtlarından uzakta başka aşkların bağı yüzünden gecikmeleri, özde çok fazla benzerlik gösterir.
Basat, Homeros destanının tek gözlü devi Polyfemos ’a çok benzeyen Tepegöz ’ü Odysseus ’un yöntemiyle haklar. Farklı olarak başarısını akla ve hilesine değil, Tanrı gücü ve peygamber yardımına bağlar.
Bir bölümü bugün dahi masal olarak anlatılan bu hikayelerin birkaçındaki benzerlik, Anadolu doğusuna kadar ulaşmış olan eski Yunan kültürünün etkisidir. Ancak yorumlardaki değişiklik, zamanın ve farklı kültürün getirdiği bir olgunlukla açıklanabilir.
Deli Dumrul ve Admetos ’un Hikayesi
Bu farklılık Deli Dumrul hikayesi ile Euripides’in Alkestis trgedyasına konu olan mitosun benzerlik ve farklılıklarıyla açıkça ortaya konması mümkündür.
Dumrul ’la Admetos, tanrıya karşı işledikleri suç yüzünden ölüme mahkum edilmekle aynı kaderi paylaşırlar.
Admetos, kendi yerine anne ve babasının ölümünü isterken güçlü bir mantık koyar ortaya. Kendi krallık görevini ve sorumluluklarını öne sürerek anne ve babasından ölmelerini ister fakat istediği karşılığı bulamaz bunun üzerine eşi Alkestis’e aynı teklifi aynı şekilde götürür. Eşi Alkestis bu teklifi Admetos’un başka biriyle evlenmeyeceğini sözünü alarak ve yüce bir görev ile şereflendiğini düşünerek kabul eder.
Fedakarlığıyla eşini küçültür, yaptığı işin değerini kendisi açıklar. Bu fedakarlığı önce ailesinden bekleyen Admetos bunu yapmayan baba ve annesini reddeder. Babası hayatı sevmenin bir suç sayılamayacağını hiçbir babanın çocuğu yerine ölmesini gerektiren bir yasa olmadığını söyleyerek kendisini savunur.
Deli Dumrul hikayesinde Deli Dumrul imana gelip Azrail’in elinden kurtulunca, kendi canı yerine Azrail’e vermek üzere can bulmak zorunda kalır. Kendisini sevdiklerine inandığı anne ve babasına gider ve olayı aktarır hangisinin razı olacağını sorar.
“Yerime can verir misin? Yoksa oğul oğul diye Ağlar mısın?“.
Anne ve babasının kendi canları dışında her şeyi vermeye razı oldukları cevabını alıp evine döner. Taze bir anne olan eşinden bir şey istemez ve ona yaşadıkların anlatıp ölüme hazırlanır.
Öldükten sonra çocuğunun yetim kalmaması için ‘gözü kimi tutarsa ‘ evlenmesini vasiyet eder.
Eşi sevilen kişi uğruna ‘bir can için‘ fedakarlık yapmama durumunu anlayamaz ve kocası olmadan bir hayat yaşamak istemediğini söyleyerek, onun yerine ölmekte direnir.
Bu karşılıksız, cömert sevgi tanrının hoşuna gider; ölümü hak, yaşamayı armağan saymayan yaşlılara cezalandırıp onların ömürlerini gençlere bağışlar.
İki hikayede;Admetos bencil, gururlu, haksız, öfkeli ve korkak. Dumrul, tanrı gücünü tanıdıktan sonra alçak gönüllü, cömert, yiğit, içten ve merttir.
Bu aynı hikayenin iki değişik yorumunda Dede Korkut Kitabı, Müslüman inancı içinde süregelen Türk toplumu ahlakını, yiğitlik ve insanlık ölçülerini özetli Anadolu insanına özgü olgun niteliklerini en önemli kültür malzemesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Peki Türk Edebiyatındaki İlk’ leri hiç merak ettiniz mi? Mesela ilk çeviri romanı kimin tarafından yazılmıştır? Bu ve bunun gibi ilkleri öğrenebileceğiniz Türk Edebiyatında İlk ‘ler başlıklı yazımda inceleyebilirsiniz. Keyifli okumalar.
İşten, okuldan arta kalan kıt zamanınızda, sosyal medyada gezinen gerekli, gereksiz bu kadar popüler kültür malzemesi arasında sanat, felsefe ve edebiyata zaman ayırıp bu yazıyı okuduğunuz için sizi ayakta alkışlıyor ve teşekkür ediyorum.