Antik Yunan ve Roma Döneminde Sanat
Eski Yunan ve Roma sanatına meraklıysanız hazırlamış olduğumuz bu içerik tam size göre! Bilinen batı kültürünün temellerini oluşturan Antik Yunan ve Roma döneminden ve sanatından örnekleri beğenilerinize sunuyoruz. Her iki döneminde çok belirgin ve etkileyici özellikleri barındırmakta olduğunu söyleyebiliriz. Antik Yunan ve Roma Döneminde Sanat içeriğine, dünyadaki birçok şeyin kökenini sistematik hale getiren Eski Yunan ve Eski Yunan Sanatı hakkında bilgi vererek başlamak daha uygun olacaktır.
Eski Yunan ve Roma Sanatı
Eski Yunan Sanatı
Geometriyi sanata dönüştürmek diye bir kavram var. Bu cümleyi duyduğunuzda aklınıza ilk olarak Antik Yunan sanatı gelmelidir.
M.Ö. 1000 – 700 yılları arasında Yunan sanatının geometrik dönemi olarak bilinir. Çünkü bu dönemde yapılan çömlekler geometrik sanatın en iyi örneklerini verir. Basit geometrik tasarımlar çömleği çevreleyen tekrarlar şeklinde uygulanır.
İlerleyen dönemlerde çömleklerde insan ve hayvanları sembolize eden soyut figürler de görünmeye başlamıştır.
Çömlekler zeytinyağı ve şarap depolamak için atletik müsabakalarda kupa olarak hatta mezar taşı olarak bile kullanılırdı.
Arkaik dönemde figürlerin daha gerçekçe portreleri çizilmeye başlandı.
Yunanlılar, Mısırlılardan mermer heykellerin ensesine saç motifi yaparak heykellerin boyun bölgesi güçlendirebileceklerini öğrendiler. Bacakların duruşunun daha açılı yaparak heykelleri daha rahat ve estetik olarak yapabileceklerini öğrendiler.
Erkek heykellere Kouros, kadın heykellere Kore denir.
Arkaik Dönem: Yunan Sanatı Milattan önce 800-500 yılları arasını kapsayan, antik Yunan dünyasında mimari ve heykelin ön plana çıktığı dönemdir. Milattan önce beşinci yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte Geometrik dönemdeki geleneksel soyut sanat yerini figüratif resimsel üsluba bırakır.
Bu dönemde Yunan çömlekleri de değişime uğramıştır.
Kırmızı çömlek üzerine siyah figürler betimleniyordu. Daha sonra aynı teknikten yararlanarak başka bir popüler şekil yarattılar. Siyah çömlek yapıp, üzerine kırmızı figürler yaptılar.
Huzursuz Yunan Yarım Adası ve Persler
Bu dönemde Yunan yarım adasının pek huzurlu olduğunu söylemek oldukça güç. Küçük şehir devletleri olarak bölünmüş durumda olan yarım ada, iki büyük şehir devleti olan Atina ve Sparta ’nın sürekli mücadelesine sahne oluyordu. Bu iki şehir devleti sık sık birbiriyle savaşıyordu.
Bu savaşlara, M.Ö. 480 de Perslerin Yunan yarım adasına kadar ilerleyip buraya saldırması son verdi.
O zamana kadar sürekli savaş halinde olan bu iki şehir devleti aralarında ki sorunları rafa kaldırdı. Birbirini yiyen iki üvey kardeş dönemin muhteşem gücü olarak adlandırılabilecek Perslere karşı birleşti. Girilen mücadeleler sonucunda güçlerini birleştirmiş olan bu iki şehir devleti Persler ‘i yenmeyi başardı ancak Atina adeta harap olmuştu.
Atinalılar Atina’yı yeniden inşa etmek için harekete geçtiler.
Persleri yenmiş olmanın verdiği öz güven ve ekonomik refah sayesinde Yunanlılar klasik dönem de denilen Altın Çağa girdiler. O dönem Atina’nın lideri olan Perikles, Akropolis’teki zarar görmüş olan tapınakların yeniden inşa edilmesini istedi.
Ünlü heykel tıraş Fidias, Parthenon’u yeniden dekore etti. Parthenon Atina’nın kurucu tanrıçası Athena ya ithaf edilmiş bir tapınaktı.
Klasik dönemde yapılan heykeller daha gerçeğe yakın ve daha idealist olmaya başladı.
İlginizi Çekebilir: Antik Yunan felsefesinin ilk merkezi: İyonya veya Miletos Okulu
Kontrapost ve İlk Çıplak Kadın Heykeli
Polykleitos gibi heykel tıraşlar insan vücudunun matematiksel olarak mükemmel oranını yakalama çabası içine girdiler. Kontrapost gibi duruşlar kullanılarak heykellerin duruşları daha gerçekçi hale getirildi.
Kontrapost omuzlara ve kalçaya doğru eğim açısı verilerek vücuda daha şık, dengeli bir duruş verilmesini sağlıyordu.
Yunana sanatçılar başın vücuda oranını kullanarak hem kadınların hem erkeklerin vücudunun, başlarının altı ya da yedi katı olduğunu keşfettiler.
Fakat Yunan sanatçılar bu oranı biraz daha yükselterek yani yaklaşık sekiz baş kadar yapıldığında vücudun daha dengeli ve estetik göründüğünü keşfettiler. Günümüzde hala heykellerde hatta süper kahraman çizimlerinde bu oran kullanılmaktadır.
M.Ö. 336 yılında Büyük İskender devletinin sınırlarını Mısır’dan Hindistan’a kadar genişletti. Klasik Dönemin sonunu İskender’in ölümü olarak belirlemek mümkündür.
Helenistik dönemde gerçekçi heykeller yapılmaya devam ediyordu. Yapılan eserlerde daha fazla duygu ve hareket göze çarpıyordu.
Praksiteles erkeklerin çıplak kadınların giyinik olarak tasvir edildiği geleneği yıkarak, Knidos Afroditi’ni yani sanat tarihinin ilk çıplak kadın heykelini yaptı.
Bu heykel en çok kopyası yapılan Yunan heykellerinden biridir.
Roma İmparatorluğu Dönemi
Romalılar İmparatorluk olma yolunda ilerlerken M.Ö. 214 yılında Yunanistan’ı ele geçirdiler ve Yunan kültürünün derinliği Romalıları çok etkiledi. Roma İmparatorluğunun fetih mantığı olan alınan yerlerin kültüre dahil edilmesi, benimsenmesi de bu etkilenmeyi kolaylaştırdı.
Yunan heykellerini, resimlerini ve mimarisini başarılı şekilde uyguladılar.
Bu etkilenme o kadar büyüktü ki Yunan tanrılarını bile kendi kültürlerine kattılar. Tabi ki bu tanrılara yeni isimler verdiler.
Yunan Roma
Zeus Jüpiter
Poseidon Neptün
Hades Plüton
Hera Jünon
Ares Mars
Afrodit Venüs
Romalılar gerçek insan büstleri yapmayı tercih ettiler. İdeali aramak yerine modelin gerçekliği göz önündü tutarak heykeller yapıyorlardı. Bu Roma devletinin politikaları ile de ilgiliydi. Romalılar sanatı sanat gibi gördükleri kadar bir propaganda aracı olarak da görüyorlardı. Fetih ettikleri yerde yaşayan insanların kendilerini Romalı olarak görmelerini istiyor ve sanatı bunun için kullanıyorlardı.
Propaganda Malzemesi Olarak Sanat
Politik olarak verilecek en iyi örnek İmparator Augustus askerlerinin zırhlarına kendi portresini işletmişti. Bu işlemelerde genç ve güçlü görünen Augustus aslında o dönemde oldukça yaşlıydı.
Romalılar yapılan savaşları, kahramanlıkları dikili taşlara resmediyorlardı. Romalı mimarlar kubbe ve kemer yapımında da oldukça gelişmiş durumdaydı. Kemerler köprü ve su kemeri yapımında oldukça kullanışlı bir yöntemdi.
Büyük resmi binaların birçoğu kubbe yöntemiyle inşa ediliyordu. Batı mimarisinin esin kaynağı diyebileceğimiz Pantheon bu kubbeli binalardan biridir.
Roma İmparatorluğunun genişlemesi Roma ve Yunan kültürünün çok geniş coğrafyalara yayılmasını sağladı. Bu kültür bugünkü Avrupa yani batı kültürünün temelini oluşturmaktadır.