Felsefe Nedir? Hikmet Nedir? Felsefe Kelimesinin Kökeni
Felsefe kelimesinin kökenini hiç merak ettiniz mi? Peki Felasife-i İslam terimini hiç duymuş muydunuz? Felsefe bölümümüzün temelini oluşturan bu tanımlar ve terimlerle dolu içeriği beğenilerinize sunuyoruz.
Bu içerikte felsefe, feylosof, filozof, hikmet, hakim kelimelerinin sözlük anlamalarını ve bu kelimelerin kökenlerini ve ayrıca İslam ve Felsefe arasındaki ilişkinin ayrıntılarını bulabileceksiniz.
Felsefe Nedir? Hikmet Nedir? Felsefe Kelimesinin Kökeni Nereden Gelmektedir?
Felsefe ve filozof kelimelerinin kökenini incelemeye, her ne kadar günümüzde eş anlama geldiği düşünülse de Felsefe ve Hikmet kelimelerinin sözlük anlamlarını öğrenerek başlamamız doğru olacaktır.
Felsefe Nedir? Hikmet Nedir?
Felsefe TDK sözlüğünde “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması” “Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü gibi iki tanımla anılır.” Felsefeyi ayrıca “Hikmet Sevgisi” diye tanımlamak da mümkündür.
Buradan çıkan sonuçla, filozofu “Hikmeti Seven” kişi olarak tanımlamak mümkündür.
Hikmet, “Bilgelik (Sofia)” demektir.
Hakim ise “Bilge (Sofos)” manasına gelir.
Felsefe ve Filozof Kelimelerinin Kökeni
Felsefe kelimesinin aslı philia-sophia (filo-sofia) şeklinde yazılan bir deyimdir aslında. Bu deyim İlkçağ düşüncesinden ortaya çıkmıştır.
Antik Yunan ‘dan tüm dünya dillerine oradan da Arapça’ya sonra da Türkçe’ye geçmiştir.
Gördüğünüz üzere philia-sophia da iki ayrı kelime mevcuttur. Birincisi olan philo sevgi anlamına gelmektedir.
Sevmek, dostluk göstermek manasına gelmektedir. Bugün bildiğimiz bazı terimler bu kelimeden türetilmiştir.
Örneğin:
Philharmonie (filarmoni) ahenk sevgisi,
Philologie (filoloji) lisan sevgisi,
Philotecnie (filotekni) sanat sevgisi demektir.
Sophia kelimesi ise bilgelik yani hikmet manasına gelmektedir.
Hikmet kelimesi (isim olarak) günlük dilimizde bazı özel anlamlar kazanmıştır örneğin “vardır bir hikmeti” denildiğinde bu sebep manasına gelir. Önemli olan nokta şudur: Hakim kelimesini telaffuz ederken bu kelime ‘hakiym’ şeklinde söylemek gerekir. Hakim kelimesinde H K M harflerinden türemiştir. Birçok kelime bu kökten türemiştir. HüKüM, HaKeM, HaKiM, MaHKuM…
Buraya kadar yazılanlardan tahmin edebileceğiniz gibi Philia-sophia‘nın sözlük manası ‘bilgelik sevgisi ya da hikmet sevgisi’ dir. Bu kelime Tüm dillere kendi telaffuz biçimlerine uygun olarak geçmiştir. Türkçe’ye ise Arapça’dan intibak etmiştir.
Felasife-i İslam
Philia-sofos (filozof) kelimesinin Arapça telaffuzundan ibaret olan feylesof deyiminin çoğul şekli ‘felasife’ dir.
Arapçadan dilimize geçmiş olan Felasife-i İslam deyimi İslam Filozofları manasındadır. Aynı şekilde hakim yani doğru telaffuzla hakiym sözü de bilge yani hikmet sahibi demektir. Bunun çoğul şekli Hukema ‘dır.
Şu halde Hukema-i İslam tabiri, İslam hakimleri (Müslüman Bilgeler) anlamında kullanılmıştır.
Fakat bu terim Felasife-i İslam tabirinden daha geniş kapsamlıdır. Çünkü her hakim (bilge) mutlaka filozoftur, ama her filozof hakim değildir. Fakat İslam düşünürleri her ikisini de aynı anlamda kullanıyordu diyebiliriz.
Felsefe Deyiminin İlk Defa Kullanımı
Birçok coğrafyada önce Sophia(bilgelik) ve buna bağlı olan sofos ‘lar(bilgeler), sonra da Philia-sophia ve filozoflar ortaya çıkmıştır. Daha önce yetkin kişilere sofos (bilge) denilmekteydi. Sofos adı verilen kimseler bütün bilgileri kuşatan (her şeyi bilen) kimseler olarak görülmekteydi.
Fakat sonraları bunun pek de mümkün olmayan bir şey olduğu anlaşıldı. Bu farkındalıktan sonra daha az iddialı bir ünvan olan Philo-sofos (hikmet seven) deyimi kullanılmaya başlandı. Elbette ilk defa kimin tarafından kullanıldığını da öğrenmemiz mümkün; bunun için Diogenes Laertius ‘a bakmamız gerekir.
Klasik fikir tarihçisi olup, bütün İlkçağ filozoflarından bahseden Laertius‘a göre ilk bilgelerin her şeyi bildikleri zannediliyordu.
Buna göre Pisagor insanların her şeyi bilmesinin mümkün olmadığını söyleyerek kendisine Philia-sofos yani filozof ismini verdi. Demek istiyordu ki; insan hikmete sahip (sofos) olamaz ancak hikmeti sevmekle yetinebilir.
Bunları Diogenes Laertius aşağıdaki şekilde aktarmaktadır: “Felsefe kelimesi Pisagor’un icadıdır…Ona göre hiç kimse sophia sahibi (hikmet sahibi) olamaz çünkü sophia (hikmet) ancak tanrıların inhisarındadır. Pisagor’dan önce bu ilim gerçekte Sophia adını taşıyordu.”
Bunu meslek edinen kimse şayet asil ve zengin bir ruha sahipse sofos yani hikmet sahibi adını alıyordu. Buna karşılık bir filozof, sadece hikmete ulaşmaya çalışan kişidir. Daha önceleri sofoslara aynı zamanda sofist de deniliyordu ki bu isim zaten şairler de verilmekteydi…
İslam Dünyasında Hikmet Anlayışı
Yukarıda da anlattığımız üzere filozof ünvanı ilk defa Pisagor tarafından kullanılmıştır. Ondan öncekilere sofos yani bilge denilmekteydi.
Pisagor bilgeliği sadece Tanrılara mal ediyordu. Her şeyi yalnızca Tanrılar bilebilir fakat insanlar, ancak belli ölçüde bilgiye sahip olabilirler.
Her şeyi bilmek ancak Allah’a mahsustur görüşü ise yeniçağ felsefesinin babası olarak tanınan Descartes tarafından da savunulmuştur.
“Hakikatte yalınız ve ancak Tanrı’dır ki tam olarak bilge (hakim)’dir. … İnsanlar ise hakikatlar hakkında az veya çok bilgi sahibi oldukları ölçüde… bilgelik(hikmet) sahibidirler…”
İlkçağ düşüncesinde ve Avrupalı filozofların bazılarında görmüş olduğumuz bu anlayışın makul sayılacak sebepleri vardır. Böyle düşünenlere göre hikmete sahip olmak, insanlığın kapasitesini, gücünü aşan bir şeydir. Bu anlayışa göre hiçbir insanın bilge mertebesine ulaşması mümkün değildir. Oysa İslam dünyasında durum bunun tam aksidir.
İslam ve Felsefe
Kuran’ın teşvikleri sayesinde İslam düşünürleri hakim yani bilge ismini alabiliyorlardı. Üstelik bu mertebe sadece filozoflara değil aynı zamanda şairlere ve edebiyatçılara da verilebiliyordu.
Hikmet bizzat Allah’ın kelamı olan Kuran-ı Kerim ‘de ve ayrıca Hz. Muhammed (SAV) ‘in sözleri olan hadislerde pek çok kez övülmüş bir ilimdir. Fakat doğrusu Kuran-ı Kerim ‘de sözü edilmiş hikmet daha çok külli ilimdir. Bu bilgilerini içine hem felsefe, hem tıp, hem de diğer bütün ilimler girmektedir.
Oysa İlkçağ düşünürleri kendilerine sadece filozof ünvanını layık görüyorlardı. Anlaşılan o ki; islam dünyasında hikmet kapıları akıl sahibi olan ve isteyen herkese sonuna kadar açık tutulmuştur. Bu durum felsefenin ve ilmin islam dünyasında hızla yayılmasına neden olmuştur.
Felsefe ve Diğer Bilimlerin Ayrışması
Çok önemli noktalardan biri de şudur ki: Düşüncenin ilk dönemlerinde felsefe, tüm ililmleri içinde barındıran bir çatıdır.
Bu ilimler arasında Tıp’ta bulunmaktaydı. Bir çok filozof tababet yani tıp konusunda da eserler yazmaktaydı. Bazı antik çağ filozofları (Empedokles) ve Türk filozofları (Ebu Bekir Razi – İbn Sina) aynı zamanda tıp ile de meşgul oluyor ve hastaları tedavi ediyorlardı.
Fakat Rönesans‘tan başlayarak bütün araştırma alanlarında önemli keşiflerin olması ilimlerin sınırlarını oldukça genişlemesine neden olmuştur.
Gelişen ilim dallarından biri de tıp ilmiydi ve o da diğer ilimler gibi felsefeden ayrılarak ayrı bir dal olarak yerine aldı.
Filozof manasına gelecek şekilde hakim (hakiym) kelimesi kullanılmaya devam edildi. Doktor manasına gelecek şekilde bu kelime yumuşatılarak hekim kelimesi ortaya çıkmış oldu.
Kaynaklar:
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Laertios_Diogenes
- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0bn-i_Sina
- https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/islam-dusunurleri-mutlulugu-nasil-tanimliyor-h33653.html (Görsel)
- https://medium.com/@yenice003/felsefe-%C3%BCzerine-8ce9e96a61f8 (Görsel)
- https://play.google.com/store/apps/details?id=com.powerzeka.dailyonequranverse&hl=tr&gl=US