Karagöz Oyununun Tarihi ve Özellikleri
Karagöz Oyunu
Bugünkü yazımız Türk kültür tarihinin en önemli değerlerinden biri olan Karagöz Oyunu ile alakalı olacak.
Unutulmaya yüz tutmuş bu değerimizi yaşatmak ve yeniden sevdirmek için Karagöz Gölge Oyununun tarihini ve özelliklerini tanımanın önemli olduğunu düşünüyoruz bu yüzden bu güzel değerimizi tarihi ve muhteva bakımından incelemeye çalıştık. Severek okumanız ümidiyle…
Karagöz Oyununun Tarihi ve Özellikleri
Karagöz, cansız aktörlerle oynatılan bir “oyun”dur. Aktörleri ile dekorları ve kimi hallerde sahnede görülen hayvan, bitki, olağanüstü yaratıklar, deriden kesilmiş boyalı suretlerdir.
Karagözcü gergin ve ışıklandırılmış bir perdenin arkasında bu suretleri perdeye yansıtarak seyircilere gösterir. Oynatıcı perdede sergilediği aktörlerin (hayvan, cin, ejderha, vb.) varlığını en iyi şekilde belirtmek için, bu aktörlerin özelliklerini yansıtan hareketlerle onları kımıldatır. Oyun içerisindeki konuşmaların bir aktörden diğer aktöre geçişleri figürlerin kafa hareketleriyle belirtilir. Çeşitli gürültüleri, ses ve şive taklitlerini karagözcü tek başına yapar. Bu sebeple “karagöz” hem “görünmeyen tek aktörlü” hem de “ görünen çok aktörlü” bir oyun özelliği taşır.
Karagöz oyunu birçok farklı milletlerin kültüründe de yer almaktadır. Onlardan farklı olarak kültürümüzde karagöz oyunun figürleri “renklidir“. Perdenin arkasında karagözcü yalnız değildir. Çoğu zaman bir yardımcısı vardır ama bu yardımcı oyuna karışmaz. Karagözcüye suretleri ve ihtiyaç duyulan başka aletleri vermekle görevlidir.
Karagöz oyununda, kültürümüzün bir başka değeri olan orta oyunu kadar olmasa da müzik mevcuttur. Her tipin sahneye girişini, onun kimliğini belli edecek şekilde bir şarkı ile haber verir. Karagözcü bazı havaları da kamıştan yapılmış basit bir müzik aletini kullanarak yapar. Ayrıca bu müzik aleti bazen de taklit yapmak için kullanılır.
Karagöz perdesinin ışıklandırılması eskiden “Şem’a” denilen bir araçla sağlanırdı. Şem’a yayılmış bir mum kitlesi ile yakılan, kalınca fitili ve geniş alevli bir tür şamdandı. Bu ışığın hafifçe titremesi karagöz oyununda gerekli olan ortamı en güzel şekilde sağlamakta, yansıyan figürlere farklı bir oynaklık ve canlılık katmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte Şem’a yerini elektrikle aydınlatmaya bırakmıştır.
Meddah ve orta oyunu gibi karagöz de şehirlerde oynanan bir sanattı. Saydığımız diğer oyunlar kadar olmasa da Karagöz oyunu da kaybolmaya yüz tutmuştur.
Türk karagözünün boyutları büyük topluluklara göstermek için çok uygun değildir. Bazı özel gün ve gecelerde, sünnet düğünlerinde ya da kahvehanelerde en çok 50-60 kişilik gruplara gösterilebilecek şekilde tasarlanmış bir oyundur.
Karagöz oyunu başlarda tamamen doğaçlama yapılmasına rağmen ilerleyen dönemlerde yazılı olarak bazı metinlerde ortaya çıkarılmış ve yayımlanmıştır.
Karagöz Oyununun Geçmişi
Gölge tiyatrosunun ilk defa ortaya çıktığı yerin kesin bir bilgisine sahip değiliz fakat kaynaklar bize Çin ya da Hint kökenli olduğunu göstermektedir.
Bu doğu ülkelerinden ise Osmanlı İmparatorluğuna hangi tarihlerde ulaştığı ise belirlenememiştir. Orta Asya ’dan Moğollar aracılığı ile Anadolu ’ya geldiği tahmin edilmektedir. Bir diğer tahmin ise Moğollar aracılığı ile değil de daha güneyden gelerek Anadolu topraklarında oynanmaya başladığıdır.
Yakın doğu memleketlerinde bu oyunun ortaya çıkışı XII. yüzyıla tarihlenmektedir. XIII. yüzyılda ise ünlü Arap hekim İbn Danyal ’in bu oyun için düzenlediği birkaç metne rastlanmaktadır. Bu metinler her ne kadar aydın bir zümre için düzenlenmiş olsa da metinlere bakıldığında da halkın genelini ilgilendirecek konulara da rastlanmaktadır.
Evliya Çelebi ’ye göre Karagöz ve Hacivat Selçuklular çağında yaşamıştır. Karagöz, Bizans İmparatoru Konstantin ’in ulaklığını yapan bir çingenedir. Hacivat ise Mekke ve Bursa arasında gidip gelirmiş ve ikisi yılda bir defa yolları üzerinde karşılaşıp tuhaf tuhaf konuşurlarmış. Onların bu sohbetleri sonradan gölge oyunu şekline sokulmuş.
Karagöz oynatanların arasında konuşulan menkıbeye göre ise, gölge oyunun icadı Sultan Orhan çağındadır. Padişah Bursa ’da bir cami yaptırıyormuş. Karagöz ile Hacivat ’ta demirci ve duvarcı olarak bu inşaatta çalışırlarmış. Gevezelikleri ve maskaralıkları ile öteki işçileri çalışmaktan alıkoydukları için Padişah onları öldürtmüş. Sonrada yaptığına pişman olmuş. Şeyh Küşteri, Padişahı teselli için Karagöz ve Hacivat ’ın birer suretini yapıp onların konuşmalarını canlandırmayı düşünmüş.
Başka bir menkıbeye göre ise Karagöz ’ün asıl adı Kara Oğuz ’muş. Kara Oğuz Kara-Keçili aşiretinden bir köylüymüş. Kara Oğuz adı zamanla “ Kara Öküz” olmuş. Hacı-Evhad adında bir de ahbabı varmış. Birlikte düzenledikleri oyunları Şeyh Küşteri beğenmiş. Kara-Öküz adını bu sefer Karagöz biçiminde değiştirerek bu oyunları işlemiş. Onların ün kazanıp yayılmasına ön ayak olmuş.
Şeyh Küşteri Kimdir ?
Bu menkıbelerde adı geçen Şeyh Küşteri Sultan Orhan zamanında yaşamış ve 1336 yılında Bursa ’da ölmüştür. Karagözcülere göre gölge oyunun sanatının “Pir-i” sayılır.
Perde gazellerinde adının saygı ile anılması karagözcüler arasında bir gelenek halini almıştır. Karagöz perdesine “Küşteri Meydanı” denmesinin sebebi, onun bu oyunun icat eden kişi olduğuna inanılmasıdır.
Karagöz ’ün – ve genel olarak Türk Gölge oyununun – bu Şeyh Küşteri ile ilişkisi ve XIV ’üncü yüzyıla kadar çıkan eskiliği üzerine kaynaklar sadece menkıbe niteliğindedir.
Karagöz Oyunun Belgeli Tarihi
Gölge oyunun Osmanlı İmparatorluğu ’nda bilindiğine işaret eden belgelerin en eskileri XVI ’ncı yüzyıla tarihlenmektedir. Bu belgelerden birinden öğrendiğimize göre Yavuz Sultan Selim 1517 ’de Mısır ’ı fethettikten sonra, orada gördüğü gölge oyunundan hoşlanmış ve bir gölge oyuncusunu İstanbul ’a götürmek istemiştir.
XVII. yüzyılın başında I. Ahmet çağında da (1603-1617) Mısır ’dan İstanbul ’a gölge oyunları gelmişti. Bu dönemde Osmanlı ’nın bakış açısından Mısır gölge oyunlarının merkezi sayılmaktaydı. Ama XVI ’ncı yüzyıldan itibaren bu oyun Türk sanatçıları tarafından teknik bakımından gelişme göstermiştir. 1582 yılında ki İstanbul şenliklerini anlatan Surname ’de birçok Gölge oyunu ve oyuncusundan bahsedilmiştir.
XVII ’nci yüzyıl itibari ile Karagöz, oyunun başkişisi olarak anılmaya başlanıyor ve zamanla gölge oyunlarının adı karagöz oyunu olarak anılmaya başlanıyor. Bu etki Yunanistan, Tunus, Trablusgarp gibi bölgelerde de hissediliyor ve bu bölgelerde gölge oyunlarına karagöz deniyor.
Türk kaynaklarında en etraflı bilgiler Evliya Çelebi tarafından verilmektedir. Evliya Çelebi ’nin aktardığı bilgilere göre bir “hayalci” olarak adını andığı Kör Hasanoğlu Mehmet Çelebi ’nin dağarcığında 330 adet oyun bulunmaktadır. Yani XVII ’inci yüzyılda karagöz oyunu bugün bildiğimiz halini almıştır. Evliya Çelebi ’den kaynaklı bilgilere göre oyun, sıkı denetim altında tutulmuş hatta zaman zaman yasaklanmıştır.
XIX ’uncu yüzyılda ise gerek yerel kaynaklar gerekse yabancı gezginlerin notlarında karagöz oyunun müstehcen yanına vurgu yapılmaktadır.
Mahmut ’un şehzadelerinin sünnet düğünlerinin anlatıldığı Surnamelerde İstanbul ’un belli başlı merkezlerinde tam on bir ayrı yerde karagöz oyunun sergilendiğinden bahsedilmiştir.
Karagöz üzerine bilgi vermiş en önemli yabancı kaynak şüphesiz ki Wanda isimli kişiye aittir bu kişi ömrünün tam elli yılını Türkiye ’de geçirmiştir. Wanda ’nın kaynaklarından edinilen bilgiye göre Karagöz oyunu siyasi hiciv içinde kullanılmıştır.
En Önemli Karagözcüler
Gelmiş geçmiş en ünlü Karagözcüler üzerine kısıtlı bir bilgi sahibi olmamıza rağmen XIX ’uncu yüzyıl öncesi için birkaç isim saymamız mümkündür.
Kör Hasan ( XVI’ıncı yüzyıl) Kör Hasan oğlu Mehmet Çelebi, Kandillioğlu Ahmet, Kör Musluoğlu, Sarı Ahmet, Bekçi Mehmet ( XVII’ıncı yüzyıl)
Karagöz oyunu Osmanlı coğrafyasının bulunduğu her yerde etkili olmuştur. Özellikle Balkan ülkeleri ve Kuzey Afrika coğrafyasında Karagöz oyunlarından ve oynatıcılarından bahsetmek mümkündür.
Karagöz Gölge Oyununda İşlenen Konular ve İnsan Tipleri Nelerdi ?
Dört bölümde kümelemek mümkündür.
- İşsiz olan Karagöz ’e Hacivat bir iş bulur. Oyun Karagöz ’ün bu işteki beceriksizlikleri, tanıştığı garip kişiler ve başına gelenlerden kurulur.
- Karagöz yasak veya tehlikeli bir yere merakına yenik düştüğü için ya da bir rastlantı sonucu girer. Bu yüzden başına çeşitli işler açılır.
- Karagöz ’ün yukarıdaki iki maddeden farklı olarak başlı başına çapraşık işlere girmesinden kaynaklı maceralar anlatılır.
- Halk Edebiyatının çok iyi bilinen konuları ( Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre) Karagöz ’e uyarlanmasıyla ortaya çıkar. Karagöz çoğunlukla bu konulara bir şekilde dahil edilir.
Karagöz Oyunu Karakterleri
Belli başlı iki karakter tabi ki Karagöz ve Hacivat ’tır.
Hacivat hali vakti yerinde, aklı başında, herkesle iyi geçinen, akıl veren, kendini beğenmiş bir zattır. Arapça ve Farsça kelimeleri oldukça sık kullanır. Perdedeki hemen hemen tüm karakterleri tanır ve onların işlerine aracılık eder. Alın teriyle çalışıp kazanmaktan daha çok Karagöz ’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar.
Karagöz ise okumamış halk adamı tipidir. Her oyunda bir süre, Hacivat ’ın kullandığı Arapça ve Farsça kelimeleri ya hiç anlamaz ya da yanlış anlar. Bu yanlış anlamalar, oyunda gülünç durumların oluşmasını sağlar çünkü Karagöz, Hacivat ’ın bütün aksi özelliklerini bünyesinde toplamış uyumsuz bir çingenedir. Fakirdir, bir mesleği yoktur. Evinde karısı ile kavgaları eksik olmaz. Oburdur, boşboğazdır. Düşündüklerin ölçüp tartmadan olduğu gibi söyler, içgüdülerine uymaktan bir türlü kendini alıkoyamaz. Her şeye burnunu sokar, her fırsattan yararlanmak ister. Hacivat ’ın nasihatlerine uymak istese bile bunu başaramaz.
Bu iki temel karakter oyunun ilk bölümlerinde karşılıklı çene yarıştırırlar. Üçüncü bölümde yani “fasıl” bölümünde olay örgüsünün gerektirdiği şekilde çeşitli tipler sahneye dahil olur. Oyunda ikinci derecede önem arz eden karakterlerin bazıları şunlardır; Zenneler, Çelebi, genç aşıklar, mahalleye özgü kişiler, taşra tipleri (Kastamonu ’lu, Kürt) azınlık tipleri (Rum, Ermeni, Frenk) Bebe Ruh-i (aptal oğlan), kabadayı (Zeybek, Tuzsuz Deli Bekir, Çakıcı)
Çelebi, Türkçeyi İstanbul ağzıyla kusursuz bir şekilde konuşur. Bazı oyunlarda zengin bir bey, bazı oyunlarda bir mirasyedi, bazı oyunlarda ise zevk düşkünü bir çapkındır.
Zenneler ise Karagöz oyunundaki bütün kadınlara genel olarak zenne adı verilmiştir.
Bebe Ruh-i, “Yaşı büyük aklı küçük” deyimiyle nitelendirilebilecek bir tiptir. Aptal oğlan olarak da anılır.
Tuzsuz Deli Bekir, bir elinde tabanca ya da kama, diğer elinde içkisi vardır. Olayların karmaşıklaştığı anda gelip kaba kuvvetle olayı çözer. Gölge oyununun kabadayı karakterlerindendir.
Bunların yanında bazı insan dışı suretlerde mevcuttur; bazı hallerde hayvanlar (deve, eşek) efsanevi varlıklar, ejderha, cinler…
Karagöz Oyununun Bölümleri Nelerdir ?
- Mukaddeme, Hacivat bir sema-i, arkasından da bir gazel okuyarak seyircilerin oturuşuna göre sol taraftan giriş yapar. Bir eğlence ister ve bu isteği çoğumuzun malumu “Yar bana bir eğlence…” sözüyle yapar. Oyunun amacı hakkında ipucu verir. Eğlendirmek. Hacivat ’ın bağırışlarından rahatsız olan Karagöz sağ taraftan evinden çıkar, Hacivat ’a çıkışır ve ona vurur.
- Bu ilk çatışmadan sonra Karagöz ile Hacivat arasında “muhavere” başlar. Bu bölümde çoğu kez her oyuna uyarlanabilen hazır ikili konuşmalar vardır. Muhavere bir tekerleme olabilir örneğin. Karagöz ve Hacivat ’ın başlarından geçmeyen bir şeyi olmuş gibi anlatmaları mümkündür. Bu bölümde müzik, edebiyat, bilmece gibi konulara da yer verilir.
- Fasıl bölümü. Burada oyuna adını veren asıl konu ele alınır.
- Bitiş bölümü. Faslın sonunda, sahnedeki kişiler bir vesile ile dağılırlar. Karagöz ve Hacivat bir kez daha baş başa kalır ve genelde Hacivat tekrar dayak yer. En son Hacivat “Yıktın perdeyi eyledin viran. Varıp sahibine haber vereyim heman!” der. Karagöz ise tekrar bir tehdit savurur. En son ise “Her ne kadar sürc-i lisan ettikse af ola!” diye izleyenlerden özür dilenir ve oyun sona erer.
Karagöz oyununda dair önemli birkaç husus daha sayacak olursak ;
Sahne “itibari” bir değer taşır yani orası “Küşteri Meydanı” denir. Genel olarak İstanbul ’un orta halli mahallelerinden biri olarak görebiliriz bu sahneyi.
Perdenin sağ tarafında, dekor olmadığı halde Karagöz ’ün evi sağ tarafta Hacivat ve diğer kişilerin evi ise sol tarafta kabul edilir bu yüzden Karagöz hep sağ taraftan giriş yapar, diğer figürler ise sol taraftan giriş yaparlar. Karagöz ’ün başı sık sık perdenin sağ yukarı köşesinden görünür. Sadece Karagöz ’ün sağdan giriyor olması oyunun başkişisi olduğunun bir göstergesidir. Suretler sol eliyle karagözü oynatır bu yüzdende diğer bütün karakterler karagözle karşı karşıya gelecek şekilde değneğe takılırlar.
İşten, okuldan arta kalan kıt zamanınızda, sosyal medyada gezinen gerekli, gereksiz bu kadar popüler kültür malzemesi arasında sanat, felsefe ve edebiyata zaman ayırıp bu yazıyı okuduğunuz için sizi ayakta alkışlıyor ve teşekkür ediyorum.
Hürmetler. Esenlikler dilerim.
KARAGÖZ İLE HACİVAT: İŞKEMBE ÇORBASI
Hacivat evden çıkar, bir koşu gidip Karagöz’ün evinin kapısını çalar. Karagöz kapıyı açar.
Hacivat: ” Karagözüm, koş, hanım işkembe çorbası pişirdi. ”
Karagöz: ” Hanım işkence çorbası mı pişirdi? ”
Hacivat: ” İşkencenin çorbası mı olurmuş? İşkembe çorbası: Bol sirkeli, sarımsaklı. ”
Karagöz: ” Beni evine götürüp işkence mi yapacaksın? ”
Hacivat: ” Aman Karagözüm, ne işkencesi? Seni çorba içmeye çağırdım. ”
Karagöz: ” Demek bana işkence yapmaya kararlısın? Seni kolculara söyleyeyim de falakaya yatırsınlar. ”
Hacivat: ” Aman Karagözüm, etme eyleme. Beni kolculara teslim etme. ”
Karagöz: ” Sakın buradan ayrılma. Tabanlarına on sopa ye de aklın başına gelsin. ”
Karagöz gidince Hacivat evine döner ve samanlığa saklanır. Karagöz ile kolcular, biraz aradıktan sonra, Hacivat’ı samanlıkta bulur. 1. kolcu Karagöz’e sorar: ” Bu sana ne yaptı? ”
Karagöz: ” Beni evine çağırdı. İşkence yapacakmış. Sonra da pişirip çorbamı içecekmiş. On sopa vurun da akıllansın. ”
2. kolcu: ” Yüz sopa vuralım ”
1. kolcu: ” O kadarı fazla. Elli sopa yeter. ”
Çaresiz kalan Hacivat, Karagöz’ün boynuna sarılır: “Aman Karagözüm, sen büyüksün. Suçum azdır. On sopa yeter. ”
Karagöz’ün demesiyle kolcular on sopa vurup gider. Karagöz Hacivat’ı ayağa kaldırır, sırtına biner, çevrede dolaştırır. Böyle yapmasının sebebi, Hacivat’ın tabanlarının şişmesini önlemektir. Yoksa Hacivat yürüyemez hale gelirdi.
Karagöz’den ayrıldıktan sonra Hacivat ağır aksak evine doğru giderken, düşüncelere dalar: ” Söylediklerimi yanlış anlayan Karagöz’e mi kızsam, beni dinlemek zahmetine katlanmayan kolculara mı kızsam bilemedim. Belki her üçüne kızmak daha doğru. Bu dünyada niye böyle haksızlıklar, adaletsizlikler olur, onu da çözemedim. Gel de isyan etme. ”
—————————————————————–
KARAGÖZ’ÜN KARGASI
Karagöz: ” Hacivat, bak karga aldım. ”
Hacivat: ” Ne? Karga mı? Ne kargası? ”
Karagöz: ” Karga kargası. Nasıl şaşırdın ama? ”
Hacivat: ” Çok şaşırdım! Aman Karagözüm, nereden aldın bunu? ”
Karagöz: ” Pazardan. ”
Hacivat: ” Pazardan mı? Kaça aldın? ”
Karagöz: ” Dört akçeye. ”
Hacivat: ” Nee? Dört akçe mi? ”
Karagöz: ” Evet, dört akçe. ”
Hacivat: ” Sen ne yaptın Karagözüm? Hiç bu karga dört akçe eder mi? ”
Karagöz: ” Etmez mi? Ya kaç akçe eder? ”
Hacivat: ” Bırak dördü, üçü, ikiyi, bir akçe etmez. ”
Karga söze karışır: ” Bir akçe etmez miyim? Karagöz kim bu ya? ”
Karagöz: ” Hacivat, çok iyi arkadaşımdır. ”
Karga, Karagöz’ün kolundadır. Hacivat’tan yana döner. Sesi tok, duruşu ciddidir. Sert bakar. Hacivat bir adım geriler.
Karga: ” Senin adın Hacivat mı? ”
Hacivat: ” Evet Hacivat. ”
Karga: ” Nerelisin? ”
Hacivat: ” Buralı.”
Karga: ” Burası neresi? ”
Hacivat: ” Şey, yani Bursa. ”
Karga: ” Bursa’nın adı ne zamandan beri şey yani Bursa oldu? ”
Hacivat söyleyecek söz bulamaz. Renkten renge girer. Başını hafifçe öne eğer. Gözlerini kısar. Karagöz’den yana döner. Bakışları, imdat, beni bu kargadan kurtar, Karagöz, der gibidir. Karagöz durumu hemen kavrar. Hacivat’ın süngüsü düşmüştür. Bu bulunmaz fırsatı değerlendirir: ” Hacivat korktu. Karga, parçala onu. ” diye bağırır.
Karga: ” Sen sus Karagöz, ” der. Karagöz susar. Gözlerini kapatır. Bir imparatorluğun çöküşünü dinlemek için, kulaklarını on altı açar.
Karga, Hacivat’a döner: ” Seni kanatsız, tüysüz yaratık seni. Kendini ne sanıyorsun? Beni dört akçeye Karagöz aldı. Sen kendini pazarda sat bakalım. Bırak akçeyi kuruş veren olmaz. Yolarım sakallarını sonra sokağa çıkamazsın. ”
Bunun üzerine Hacivat bir kaçış kaçar ki sormayın.
Aradan günler geçer. Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat sorar: ” Vay Karagöz, karga yok mu? ”
Karagöz: ” Yok. Sattım kargayı kurtuldum. Ne belaymış be. ”
Hacivat: ” Aman Karagözüm, bela dedin. Sana ne yaptı bu karga? ”
Karagöz: ” Ne yapmadı kİ? Geçen gece sabaha kadar uyutmadı. Hayatını anlattı. 200 yaşındaymış. Dünyanın pek çok yerini gezmiş, dolaşmış. Saraylarda yaşamış. Krallarla, prenslerle dost olmuş. Gençliğinde göklerin hakimiymiş. Kartallar, bundan korkarmış. Daha neler, neler.. Sabah olunca yarı uykuluyum ya, sus da biraz uyuyayım, dedim. Sen misin bunu bana diyen. Bana bir daldı. Yere yıktı. Kanatlarıyla vurdu, gagaladı. Ama elinden kurtuldum. Pencereden atlayıp kaçtım. Sokaklarda uzun süre dolaştım. Ağaçlık bir alan gördüm. Oraya girip saklandım. Kendimce hafiften söyleniyordum. Karagöz, ne vızırdayıp duruyorsun, diyen bir ses duydum. Kafamı kaldırıp baktım. Ağacın dalında karga? Ağzım açık bakakaldım. Karga, beni pazara götür, on akçeye sat, dedi. Onu pazarda on akçeye sattım. Bu işten epey karlı çıktım. ”
Hacivat: ” Desene bu kargadan ben ucuz kurtulmuşum.. Kargayı kim aldı? ”
Karagöz: ” Kilimci Ahmet. Beni yerlerde sürükleyen karga kilimciyi ne yapar? ”
Hacivat: ” Halı gibi dokur. Dörde böler, on ikiyle çarpar. ”
Karagöz: ” Hal ve gidiş böyle. Bana güle güle ” der. Böylelikle iki arkadaş evlerine gitmek üzere birbirinden ayrılırlar.
———————————————————————
KARAGÖZ İLE HACİVAT: KABAK PİŞTİ, TABAĞA DÜŞTÜ
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat: ” Aman Karagözüm, ben de seni arıyordum. ”
Karagöz: ” Buldun işte ne olacak? ”
Hacivat: ” Hanım evde kabak pişirdi, bir tabak kap da gel. ”
Karagöz: ” Senin hanım tabak mı pişirdi? ”
Hacivat: ” Tabak değil, kabak pişirdi. ”
Karagöz: ” Tamam gelirim. ”
Hacivat geri dönüp giderken, Karagöz arkasından söylenir: ” Hanımı evde tabak pişirmiş. Ben evden kabak getirecekmişim. Pişmiş tabağı kabağın içine koyacakmışım. Şu Hacivat hekime bir uğrasa iyi olacak. ”
——————————————————————–
KARAGÖZ İLE HACİVAT: DOST ACI SÖYLER
Karagöz: ” Hacivat, biz eski dostuz, değil mi? ”
Hacivat: ” Aman Karagözüm, tabi ki eski dostuz. ”
Karagöz: ” Mesela ne kadar eski? ”
Hacivat: ” Çok eski. Yılları üst üste toplamak zaman alır. ”
Karagöz: ” Dost acı söylermiş, doğru mu? ”
Hacivat: ” Doğrudur. Yanlışta olan dostuna acı söylersin. Onu uyarırsın. ”
Karagöz: ” Gel o zaman şu kebapçıya girelim. Bana acı söyle. ”
Hacivat: ” Karagözüm, neden acı söyleyeyim? Yanlışa düşmedin ki. Acı konuşamam. ”
Karagöz: ” Bre Hacivat, acılı Adana söyle. ”
Hacivat: ” Ha şu mesele. Olur söylerim. Benim dostumsan sen de bana bir acılı söylersin. ”
Karagöz: ” Söyledim gitti ama hesabı ödemen şartıyla. ”
Hacivat: ” Olur Karagözüm, hesabı ben öderim. ”
—————————————————————-
KARAGÖZ İLE HACİVAT: HERKÜL
Hacivat kurbanlık koyun seçmektedir:
” Karagözüm gel, şu koyunu kucakla. Bakalım elli okka çeker mi? ”
Karagöz koyunu kaldıramaz. Etrafına toplananların bakışlarından etkilenir ve başını öne eğer.
Hacivat böyle bir fırsatı kaçırmaz: ” Yazık sana Karagözüm, bir koyunu kaldıramadın. Oysa bu alanda bir tosunu kaldırdığına ben şahidim. ”
Karagöz başını kaldırır, derin bir iç geçirir: ” Doğru o zaman yirmi beş yaşındaydım. Herkes bana herkül demişti. ”
Hacivat: ” Şimdi yaşın elli oldu. Herkülün heri gitmiş, külü kalmış. Bir yirmi beş yıl sonra külün de kalmaz. ”
Seyredenlerden gülenler olunca Karagöz Hacivat’ın alay ettiğini anlar. Hacivat’ın üstüne hamle yapar. Yakasından yakalar. Hacivat gömleğini çıkarıp, Karagöz’ün elinden kurtulur ve kaçmaya başlar. Karagöz Hacivat’ı kovalar ancak yakalayamaz.
——————————————————————
KARAGÖZ İLE HACİVAT: DEVE ÇORBASI
Hacivat: ” Karagözüm, yanında torba var mı? ”
Karagöz: ” Hı.. ”
Hacivat: ” Torba, torba. Şuradan biraz ot yolalım. ”
Karagöz: ” Sabah içtiğim mercimek çorbası. ”
Hacivat: ” Çorba değil, torba dedim. ”
Karagöz: ” İşkembe çorbası, yayla çorbası. ”
Hacivat: ” ? ”
Karagöz: ” Tavuk çorbası, deve çorbası. ”
Hacivat: ” Ötekiler neyse de deve çorbası ne alaka? ”
Karagöz: ” Deveyi yatırırsın falakaya. ”
Hacivat: ” Hani deve nerede? ”
İşte diyen Karagöz hamle yapınca Hacivat kaçar. Arkasından koşan Karagöz, dur kaçma, elli sopa hediyem olsun, diye bağırır.
————————————————————————-
KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİR KÜP ALTIN
Karagöz kuyu açmak için, bahçeyi kazarken bir küp altın bulur. Çok sevinir. Bir saat sonra Bursa’da Karagöz’ün altın bulduğunu duymayan kalmaz. Halk, kapının önünde uzun kuyruklar oluşturur. Karagöz sıradan gelene on altın verir. Altınlar giderek azalmaya başlar. Hacivat Karagöz’ün altın bulduğunu ama bu altınları dağıttığını duyunca soluğu Karagöz’ün yanında alır.
Hacivat: ” Aman Karagözüm, altın bulmuşsun, iyi, güzel de bulduğun altınları neden dağıtıyorsun? ”
Karagöz: ” Altınların yarısı bana yeter. Diğer yarısı fakir fukaranın. Onlar da sevinsin. ”
Hacivat: ” Karagözüm, sen ne kadar altın buldun? ”
Karagöz: ” Bir küp altın. Küp benim boyumdan daha uzun. ”
Hacivat: ” Fakir fukaranın diyorsun da kalabalık arasında servet sahibi çok zengin gördüm. Bunların içinde sabahtan beri üç dört defa kuyruğa girenler varmış. Elbise değiştirip tekrar kuyruğa girerlermiş. ”
Karagöz: ” Vay köftehorlar? Boşuna değil şapkasını gözlerinin üstüne kadar indirip bakışlarını kaçıranlar vardı. ”
Hacivat: ” Bu zenginler daha zengin olursa halkı çok fazla ezer. Zenginleri şımartma. Dağıtımı kes. Kalan altınları sayalım. Kendine yetecek kadarını ayır gerisini yarın ben senin yanında gerçek ihtiyaç sahiplerine veririm. ”
Karagöz: ” Tamam Hacivat, dediğin olsun. ”
Karagöz halktan yana dönerek, bugünlük dağıtım bitti. Yarın altınları Hacivat dağıtacak deyince homurtular artar, kalabalık dağılır.
Hacivat Karagöz ile birlikte bahçeye çıkar. Karagöz küpte kalan iki avuç altını Hacivat’a verir ve başka altın kalmadığını söyler. Hacivat düşer, bayılır. Daha sonra ayılan Hacivat, bu altınları da dağıtır korkusuyla Karagöz’ün verdiği altınlarla birlikte evinin yolunu tutar.
Ertesi sabah küpteki altınların sıfırlandığını duyanlar, Karagöz’ün evinin önünden uzaklaşır. Karagöz bakkala peynir, ekmek almak için gider ama borç bini aştı, dün neden ödemedin borcunu diyen bakkal veresiyeyi kestiğini söyler. Karagöz başı önde evine döner.
Daha ertesi sabah Hacivat eve gelir. Karagöz üzgündür. Keşke altınları dağıtmasaydım, seni çağırsaydım. Böyle aç- susuz kalmazdım, der.
Hacivat: ” Yani artık akıllandın. ”
Karagöz: ” Akıllandım ama gitti altınlar, tükendi. ”
Hacivat, Karagöz’ün verdiği altınları çıkarır. Altınlar tükenmedi Karagözüm, bunlar bana verdiğin altınlar. Al, hepsi senin der ve altınları verir. Karagöz altınları alır ve gözlerinden iki damla yaş akar. Hacivat’a sıkıca sarılır. İşte gerçek dost böyle olur, der.
Hacivat: ” Bir küp altın daha bulsan yine dağıtır mısın? ” diye sorar.
Bunun üzerine Karagöz: ” Bir daha yanlışa düşmem. Kimseye haber vermem. Altınları bozdurur harcarım. ” der.
———————————————————————–
KARAGÖZ İLE HACİVAT: ÜZÜM ÜZÜME BAKAR
Karagöz: ” Sana bir atasözü söyleyeyim, Hacivat. ”
Hacivat: ” Söyle bakalım Karagözüm. ”
Karagöz: ” Üzüm üzüme baka baka conki. ”
Hacivat: ” Bu ne biçim atasözü? ”
Karagöz: ” Yanlış mı söyledim. ”
Hacivat: ” Tabi yanlış söyledin. ”
Karagöz: ” Üzüm üzüme baka baka Karagöz. ”
Hacivat: ” Yine yanlış. ”
Karagöz: ” Neresi yanlış. ”
Hacivat: ” Sonu yanlış. Atasözünde adının işi ne? ”
Karagöz: ” Karalı bir şey vardı sonunda. ”
Hacivat: ” Doğru. Üzüm üzüme baka baka kara.. ”
Karagöz: ” Buldum. Kara kara. ”
Hacivat: ” Hayır. ”
Karagöz: ” Karabiber. ”
Hacivat: ” Olmaz. ”
Karagöz: ” Belki şöyle olur. Ben kendi aklıma göre söylesem. ”
Hacivat: ” Söyle bakalım. ”
Karagöz: ” Hacivat Karagöz’e baka baka Karagöz. ”
Hacivat: ” Hayda? Bu ne demek? ”
Karagöz: ” Yani sen bana baka baka Karagöz oldun. ”
Hacivat: ” Ben Karagöz olduysam sen de bana bakarak Hacivat oldun. ”
Karagöz: ” O zaman gel yer değiştirelim. Ben oraya sen buraya. ”
Hacivat: ” Şimdi ne oldu? ”
Karagöz: ” Ben Hacivat oldum, sen Karagöz. ”
Hacivat: ” Öyle olsun. Senin sohbetine doyulmaz. Bir yere uğramam gerek. Sonra görüşürüz. ”
Kendini Hacivat zanneden Karagöz Hacivat’ın evine gider. Kapıyı çalar. Kapıyı açan Hacivat’ın hanımına ben Hacivat oldum der ve içeri girmeye kalkar. Hacivat’ın hanımı, seni kendini bilmez, diye bağırır ve mutfaktan kaptığı oklavayla Karagöz’ün kafasına vurur. Aklı başına gelen Karagöz kaçıp gider.
Akşamüstü eve gelen Hacivat’a hanımı olanları anlatır. Hacivat ise, bugün Karagöz’le konuştuklarını nakleder. Karagöz’ün ikisi arasındaki konuşmaların etkisinde kaldığını söyler. Böylelikle Karagöz evleri şaşırıp bizim eve gelmiş, der.
Hacivat’ın Hanımı: ” Şu senin gözü kara başka birinin daha evine girmeye kalkmasın? ”
Hacivat: ” Yok daha neler? Dersini almış. Karagöz aynı yanlışa iki kere düşmez. ”
———————————————————————–
KARAGÖZ İLE HACİVAT: İNEGÖL’E ON İŞÇİ
Hacivat: ” Haydi, son bir kişi araba kalkıyor. Vay Karagözüm, hoş geldin. Araba kalkıyor. ”
Karagöz: ” Hı. ”
Hacivat: ” At arabası kalkıyor. İşçi gideceksin. İnegöl’e patates toplamaya. ”
Karagöz: ” Dişim ağrımıyor ki, İnegöl’e dişçiye niye gideyim? ”
Hacivat: ” Dişçiye değil, işçi gideceksin. ”
Karagöz: ” Piştide çok iyiyimdir. Geçen gün nasıl seni kahvede yenmiştim. Herkesin içinde ağlamıştın. ”
Hacivat: ” Ah Karagözüm, benim ağlamam yenildim diye değil. ”
Karagöz: ” O zaman neden ağladın? ”
Hacivat: ” Benim aldığım sayıları kendine yazmışsın. Senin zavallı haline acıdım da ağladım. ”
Karagöz: ” Doğru, yenilince zavallı durumuna düşmüştün. Bak ısrar etme yine ağlatırım seni. ”
Bir işçi gelir, araba dolar ve gider. İkinci bir at arabası gelir, kenara yanaşır.
Hacivat: ” Haydi, İnegöl’e on işçi. Günübirlik iş. Gündelik iki akçe. ”
Karagöz: ” Az önce kalkan araba nereye gitti, Hacivat? ”
Hacivat: ” İnegöl’e gitti. Patatese. Gündelik iki akçe. Çalışan kazanır. ”
Karagöz: ” Yazıklar olsun sana Hacivat. Bana neden söylemedin? O paraya ihtiyacım vardı. ”
Hacivat: ” Aha? Söyledim ya. Son bir kişi dedim. İnegöl’e patates toplamaya dedim. İşçi gideceksin dedim. ”
Karagöz: ” Öyle söylemedin. Dişçiyle, piştiyle kandırdın beni. ”
Hacivat: ” Dur Karagözüm, bu arabaya bin. Aynı yer, aynı iş. Atları biraz kırbaçlarsınız, onlardan önce varırsınız. ”
” Demek beni adamlara kırbaçlatacaksın? Bir daha seninle konuşursam iki olsun, ” diye yürüyüp giden Karagöz’ün arkasından Hacivat bakakalır.
—————————————————————————-
EN AKILLI KARAGÖZ
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat: ” Karagözüm, bal almak ister misin? ”
Karagöz: ” Hı.. ”
Hacivat: ” Şu köşede bal satıyorlar. Kilosu dört akçe. Al istersen. ”
Karagöz: ” Zaten eskiden beri benim hayalim. ”
Hacivat: ” Hayalin mi? Ne hayali? ”
Karagöz: ” Sal satıyorlar dedin ya. Bir sal alıp dünya turuna çıkmak. ”
Hacivat: ” Sal değil, bal satıyorlar. Hey koca kafalı, sağır kulaklı. ”
Karagöz: ” Doldururdum çoluk çocuğu sala, kürek çeker, okyanusa ulaşırdım. ”
Hacivat: ” Okyanusu bırak, herkes bal alıyor. ”
Karagöz: ” Herkes fal bakar ama kimse benim gibi fal bakamaz. ”
Hacivat: ” … ”
Karagöz: ” Geçen gün kahve falıma baktım. İyi yerdeydim. ”
Hacivat: ” Nasıl yani? ”
Karagöz: ” Çıkmışım kavağın ucuna, yukarıdan akıl dağıtıyorlar. Ben yüksekteyim ya en çok aklı ben aldım. ”
Hacivat: ” Sorması ayıp olmasın, ne yaptın o akılları? ”
Karagöz: ” Kaybolmasın diye beynime doldurdum. ”
Hacivat: ” Senin beynin akıl dolu da, sen çok akıllısın da ben mi fark edemedim? ”
Karagöz: ” Boşuna akıllıyım deme Hacivat, akıl dağıtılırken sen orada yoktun. ”
——————————————————————
KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANDA
Hacivat: ” Karagözüm, sana bir bilmece sorayım da bil. ”
Karagöz: ” Sor bakalım ama kolay olsun. ”
Hacivat: ” Canı kaymak isteyen, neyi yanında taşır? ”
Karagöz: ” Parayı yanında taşır. ”
Hacivat: ” Olmaz. ”
Karagöz: ” Parasız kaymak nasıl alacak? ”
Hacivat: ” Bilmeceyi sulandırma. Olmaz dedim. ”
Karagöz: ” Süthaneyi yanında taşır. ”
Hacivat: ” Olmaz. ”
Karagöz: ” Mandırayı yanında taşır. ”
Hacivat: ” Olmaz Karagözüm, olmaz. Bu şey bir hayvan. ”
Karagöz: ” Hayvan mı? ”
Hacivat: ” Evet, büyükbaş bir hayvan. ”
Karagöz: ” Buldum. Fil. ”
Hacivat: ” Fil değil. ”
Karagöz: ” Filin de sütü var. Sütünden kaymak olmaz mı? ”
Hacivat: ” Karıştırma şimdi fili. Bu bir ahır hayvanı. Çamura yatmayı çok sever. ”
Karagöz: ” Çamur hayvanı. ”
Hacivat: ” … ”
Karagöz: ” Hayvan çamuru. ”
Hacivat: ” … ”
Karagöz: ” Tamam buldum. Öküz. ”
Hacivat: ” Öküzün sütü nerede? ”
Karagöz: ” O zaman inek. ”
Hacivat: ” İnek benzeri, manda gibi. ”
Karagöz: ” Şimdi aklıma geldi: Manda. ”
Hacivat: ” Doğru Karagözüm, bildin. ”
Karagöz: ” Bilirim tabi. Benim adım Karagöz. Her sorunun cevabını şıp diye bilirim. ”
Yazan: Serdar Yıldırım
Güzel paylaşımınız ve katkılarınız için teşekkür ederiz Serdar Bey.
Mesajınıza teşekkür ederim. Sağlıklı ve mutlu kalın.