no comments

Alfred Sisley ‘in Hayatı ve Eserleri

On dokuzuncu yüzyıl Avrupa’sının üzerinden büyük bir etki yaratan düşünce akımlarına körü körüne kapılmamış, çekingenliği, engin duygu dünyası ile ün salmış bir ressam vardı. Bu ressam Monet ve Camille Pissarro ile birlikte izlenimcilik akımın kurucularından biriydi. O Alfred Sisley idi.

Alfred Sisley daha çok bir  “gökyüzü tutkunu” olarak anılmaktaydı. Yaptığı resimlere bakarsak bu tutku kendini çok açık bir şekilde ele vermekte. Resimlerinde gökyüzü çok geniş bir yer kaplamaktadır.

“Her zaman gökyüzü ile başlarım.”  diyen Alfred Sisley için gökyüzü süsleyici bir geri plan değil resmin öteki öğeleri kadar bir ana unsurdur.

 

 

Alfred Sisley Kimdir? (30 Ekim 1839 – 29 Ocak 1899)

 

Alfred Sisley

Alfred Sisley Kimdir?

Akarsu Aşığı

Paris civarını; Fontainebleau ormanını veya Seine Vadisi’ni yakından tanıyanlar, eserlerinde bütün bu yerlerin en duygulu şekilde dile geldiğini bilirler. Adı büyük olaylara pek karışmadığı ve daima sakin bir tavır takındığı için hakkında en az söz edilen yine o olmuştur.

Ama her biri resim sanatında lirizmin başlı başına birer şaheseri olan resimleri iddiasız sanatçının bütün kişiliğini yeteri kadar ortaya koymaktadır.

Tabiri caiz ise eserleriyle konuşmuştur.

 

Fırçanın Şairi

Konularının hemen hepsini manzara resmi teşkil ettiği için ona haklı olarak “manzara şairi” ya da “fırçanın şairi” adı verilmiştir.

Normal bir göze alelade bir tabiat parçası gibi görünen bir kır, bir tarla, bir göl onun dahi gözleri ile cennetten bir köşe haline gelirdi.

Alfred Sisley, İngiliz asıllı bir ailenin çocuğu olarak 1839 yılında Paris’te doğdu. Önceleri kendi zevki için amatörce resimler yaptı. 17 yaşına geldiğinde ailesi onu anavatanı olan İngiltere’ye bir meslek sahibi olması için gönderdi fakat o İngiltere’ye bir türlü alışamadığı için bir meslek sahibi olmadan Fransa’ya döndü.

İngiltere’de bir meslek sahibi olamadı belki ama John Constable ve M.W. Turner ’ın eserleriyle tanıştı. Tüm kariyeri boyunca Sisley’in resminde bu ikilinin etkisi büyük oldu. Bu ikili izlenimcilik akımının temellerini İngiltere’de atan isimlerdir.

Paris’e döndüğünde İsviçreli ressam Marc-Charles Gabriel Gleyre ’nin stüdyosuna kayıt oldu burada Monet, Frederic Bazile ve Pierre-August Renoir ile tanıştı.

Ailesinin Alman-Fransız harbinde bütün servetini kaybetmesi üzerine ressamlık onun için artık bir zevk meselesi olmaktan çıkmış hayatını kazanması için zaruri bir araç haline dönmüştü.

 

Sadece 25 Frank

Fakat taparcasına sevdiği bu sanat onu hiçbir zaman maddi bakımdan doyurmadı. Gerçekten de çağdaşları arasında Sisley kadar zor durumlara düşmüş pek az insan vardır.

Pissarro ile Cezanne en karanlık günlerinde bile çalışmalarına karşılık 40 Frank alırken, Sisley’in ömrü boyunca 30, hatta 25 Frank’tan yüksek fiyata resim sattığı pek görülmemiştir.

Alfred Sisley sanat hayatına Claude Monet ve Camille Pissarro’nun saflarına katılmakta atıldı. Ama aşırı tevazusu, ölçülü mizacı, Monet gibi öncü hamleleri ilk ağızda benimsemesine engel oldu.

Nitekim Delacroix, Corot, Millet, Rousseau, Courbet ve Daubigny ’ye olan bağlığı ile hayranlığı bunu gösterir.

Bu sessiz sakin kişiliğine karşın Sisley’in adı 19 yüzyıl ressamları arasında çok net bir şekilde anılır.

 

Cafe Guerbois ve Alfred Sisley

1868 ile 1870 yıllan arasında, Paris yeni sanat akımının bir fikir forumu halinde idi.

Genç kuşak sanatçılar,  ünlü Guerbois kahvesinde toplanırlar, sanat görüşlerini açıklarlar, bu konuda tartışırlardı.

Alfred Sisley bu toplantıların hemen hemen hepsine katıldığı halde sadece seyirci kalır ama konuşulanları can kulağı ile dinler ve mümkün olduğunca istifade etmeye çalışırdı. Herhangi bir tartışmaya girmez kimseyle çatışmazdı.

19. yüzyılın sanat ve fikir alemine yön veren “Cafe Guerbois” toplantılarının ünlü kişileri arasında Sisley’den başka şu simalar vardı.

Hekim ve filozof Jean Astruc, romancı Emile Zola, sosyolog ve sanat eleştirmeni Theodore Duret, gazeteci ve roman yazan Duranty, Cezayir manzaraları ile tanınmış, ressam Courbet’nin öğrencisi Fantin-Latour, fotoğrafçı Nadar, Bazille, Edgar Degas, Pierre-Auguste Renoir, Paul Cézanne, Claude Monet ve Camille Pissarro.

Bu katılımcılardan biri olan Emile Zola, izlenimci tarzda yapılan eserler için “Uzun sürede yapılan eskizler” demiştir.

 

Savaş Yılları

1870 yılında Fransa-Prusya harbinin patlak vermesiyle izlenimciliğin kurucuları bir müddet için dağıldılar. Bundan önce de söz ettiğimiz ressam Bazille, savaş meydanında öldü.

Edouard Manet, muhafız alayına onbaşı olarak girdi.

Edgar Degas, topçu olarak orduya alındı;

Renoir, bir süvari birliğine atandı;

Cezanne bir taşra kasabasına sığındı.

Alfred Sisley ise Monet ve Pissarro’yu da alarak anavatanı İngiltere’ye geçti.

Ne var ki Sisley, İngiliz olmasına rağmen, Monet’nin aksine, Britanya adasının havasını, suyunu nedense hiç benimsemedi ve Manş ötesindeki topraklara bir an önce kavuşacağı günleri iple çekti. Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet’in kurulması ile de tekrar Paris’e döndü.

1874 yılında açılan ve büyük bir rezaletle sonuçlanan fotoğrafçı Nadar’ın atölyesindeki meşhur sergi dahil olmak üzere, izlenimcilerin giriştiği mücadeleye katılan Sisley karakteri gereği hep arka planda kalmayı seçti.

Manet ve Renoir ile birlikte izlenimciliğin beşiği sayılan Argenteuil’e giderek orada Monet ile de çalıştı. Açık hava üslubu burada bambaşka bir renk kazandı. İzlenimcilerin favorisi bir anlamda mabedi olan bu kasabadan o da nasibinin almış oldu.

Argenteuil’de Köprü isimli resim bu yılların güzel bir örneğidir.

 

Alfred Sisley Paintings

The Bridge at Argenteuil, (Argenteuil’de Köprü) 1872 – Alfred Sisley

 

Bu sıralarda ailevi bazı işleri için tekrar İngiltere’ye giden Sisley orada da çeşitli eserler verdi.

Bilhassa Henley’deki tekne yarışlarını canlandıran resim bu serinin en ilgi çekici olanlarından sayılır.

 

Alfred Sisley

Tekne Yarışları – Alfred Sisley

 

Bu eser, sanatçının sakin, huzur dolu tabiat resimlerine benzemez. Sert rüzgârda dalgalanan bayraklar, büyük bir çekişme havası içinde yarışan tekneler ve yarışları heyecanla takip eden insan kalabalığı Sisley’in o ana kadar oluşturmuş olduğu sanatsal üslubuna ters bir görüntü sergiler. Ama hareketli konuları vermekte de usta olduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

Ona izlenimcilerin romantik ustası denebilir. Kış manzaraları çok uzun yıllardır birçok sanatçı tarafından ele alındığı halde, hemen hiçbiri bu izlenimi Sisley kadar duygulu, samimi bir tarzda verememiştir.

İşte bir kış günü bütün ihtişamlı hüznü ile karşımızda.

 

Karlı Yol - Alfred Sisley

Karlı Yol – Alfred Sisley

 

Oysa konu ne kadar basit.

Dalları karla örtülü birkaç ağaç, yine karla kaplı bir tarla ve insan olarak minicik bir nokta halinde bir köşeye sıkıştırılmış belli belirsiz bir avcı. Ama bir kış günü bütün sükuneti, melankolisi ve dondurucu havası ile içimizde. Çok sevdiği Louvecienne’de yaptığı kar manzaraları da öyle…

Alfred Sisley ’in bir diğer ilginç yanı da doğal afetleri resmetmesidir.

1876’da bir su baskını, civarı felaket bölgesi haline sokmuştu. Can kaybı büyük olmamakla beraber manzara çok hazindi.

Evlerin çoğu su altında kalmış, hayat felce uğramıştı. Kasaba ve civarda oturan halk kayıklarla alışverişe gidiyordu.

Yağmurlar dinip de sular alçalmaya yüz tutunca Sisley de buraya gelerek kasabanın ortasında bulunan Nicolas Hanı’nın önünde bir kayıktan bugün en ünlü eserlerinden sayılan resmi yaptı.

 

Port- Marly'de Su Baskını - Sisley

Port- Marly’de Su Baskını – Alfred Sisley

 

Aslında bir yas tablosu olması gereken bu resim, Sisley’in usta fırçasıyla her türlü melankoliden uzak, aksine neşe taşan, pırıl pırıl bir konu haline geldi. Gri ve kahverengi renklerin hakim olduğu suya göğün beyazı ile mavisi yansımakta, zarif titreşimler halinde önümüze serilmektedir.

 

Loing Deresi

Alfred Sisley 1880 yılının Eylül ayında çok sevdiği Fontainebleau Ormanı’nın kenarında bulunan Moret-sur Loing köyüne yerleşti.

Artık ölümüne kadar bu şirin köy ve içinden akıp giden Loing deresi onun başlıca konuları olacaktı. Ne var ki, çizgi bakımından eş olan bu resimlerin her birinde ayrı bir hava, bambaşka bir ifade tarzı vardı. Hayatının son durağı olan Moret ’den sadece kısa sürelerle ayrılarak Normandiya ve Galler kıyılarında çalıştı. Sonra tekrar Fontainebleau Ormanı’na döndü.

Bu yıllarda verdiği eserlerde, eskiye göre, bazı değişiklikler sezilir. Mesela az da olsa, Maniyerizme* doğru kaydığı görülür. Ama renkleri kullanmaktaki mahareti tüm zarafeti ile muhafaza etmiştir. Hatta daha da zarif bir fırça kazandığı söylenebilir.

1892 ’de yaptığı Loing Deresi isimli resimde kullandığı pembe, leylak, mavi ve turkuaz renkler birer şaheserdir. Tablo, bir kara kış manzarası gösterdiği halde, sanatçının aynı mevsimde ele aldığı eski resimleriyle kıyaslanmayacak kadar değişik bir özellik taşır.

 

Loing Deresi – Alfred Sisley

 

Hayatı korkunç bir sefalet içinde geçtiği halde, Alfred Sisley iyimserliği hiçbir zaman elden bırakmadı. Bu perişanlığı renge ve çizgiye döküp ucuzlatmadı.

Eserlerinde daima duyguyu, zarafeti hedef tuttu. Gösterişe, şatafata eğilimi yoktu, sanatın felsefesini yapmaya kalkışmadı. Akıldan çok kalbe hitap eden bir dil kullandı.

Sanatçı 1889 yılında açlık ve perişanlık içinde Moret köyündeki basit evinde sessiz sedasız hayata gözlerini yumduğu vakit her biri nefis birer şiir olan resimlerinin bir gün dünya müzelerinin başköşelerine asılacağını ve birçoklarının zengin edeceğini henüz bilmiyordu. Gerçekten de ölümünden bir yıl sonra ünlü sanat koleksiyoncusu Camondo, Port-Marly’de Su Baskını için 43.000 Frank ödedi.

Oysa Sisley aynı resmi 25 Frank karşılığında zorla satabilmişti.

Bugün 19. yüzyıl sanatında manzara resmi denilince ilk akla gelen insan Alfred Sisley, Sisley denince de akla gelen şey de İle de France bölgesinin o şairane, birbirinden güzel manzaralardır.

 

 

*Maniyerizm:

Diğer adı üslupçuluk olan maniyerizm, 1520 ile 1580 yılları arasında Avrupa’da belirmiş sanat üslubunun adıdır. Rönesans‘a karşı hareket olarak ortaya çıkmıştır. Rönesans’ın estetik algısına tepki niteliğindedir. Rönesans’ın getirdiği geleneksel üslubu yadırgayan ve sonraki akımların da ortaya çıkışını hızlandıran Maniyerizm, İtalyanca’da “tarz” ve “üslup” anlamına gelen “maniera” sözcüğünden türemiştir.

 

 

Kaynaklar:

  • Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri – Sadun Altuna – Hayalperest Yayınları
  • Resimde İzlenimcilik Yılları ve İzlenimci Ressamlar – Önder Şenyapılı – ODTÜ Yayıncılık
  • Dünya Sanat Tarihi – Hugh Honour – John Fleming – Alfa Yayınları

Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.